Kendime sordum, yolculuk yapmak ne zaman güzeldir diye.
Sevdiğin birilerine kavuşacaksan güzeldir, hep görmek istediğin bir yere
varacaksan güzeldir, biraz kafamı toplayayım diyerek çıktığın bir yolculuk iyi
gelebilir. Sonra en güzeli hangisi ki diye geçti içimden. Tren, otobüs, uçak?
Trenler bir hayal oldu bu günlerde. En iyisi gene otobüs dedim. Gündüz
yolculuğu iyi olur dedim ama gece gittim. Zaman kazanmak içindi –bahane-. Bir
heyecan vardı. Belki biraz da gerginlik.
İçimde bazı şeyleri geride bırakıyormuş gibi bir his vardı. Oysa ki geri
gelecektim ve işin aslı, geride bıraktığım hiç ama hiçbir şey yoktu.
Sabah, beklediğimden oldukça erken bir saatte Ayvalık’ta
indim. Güneş bana göz kırptı. Önce meydana gittim, bir banka oturdum. Durgun
bir deniz, çok yakmayan bir güneş, trafiksiz yollar, boş otobüsler ki ben boş
otobüs görmeyeli yıllar oldu. Biraz kitap okudum. Sonra oranın meşhur kahvesi
“Camlı Kahve”ye gittim. Çay 50 kuruştu!! Simit de öyle.. Dedim burada öğrenci
olmak varmış. Çardağın altında. Esnaf işlerine gidiyor, canlı bir hava hakim.
Öyle oturdum insanları izledim, dinledim. “Cafer”e şeker yedirdim. Tam bir
çılgın! Bacakları neredeyse yok. Cafer bir köpecik. Kim şeker verirse onun
yanına gider, kendine bir gölge bulup başka şekerler bekler.
Kahvenin sahibi Ahmet abi geldi bir ara yanıma. Sohbet
ettik. Bana limonata ikram etti, Ayvalık’ta limonata güzeldir bu arada. Sonra
kalktım, sokakları gezdim biraz. İkinci el kitap satan “Eski’z”e uğradım, kitap
kokladım. Çok sevdiğim bir yazarın “öptüm say” imzalı kitabını görünce
dayanamayıp aldım. İyi de yaptım. Sonra Perşembe günleri kurulan pazara girdim.
Kolye aldım. Balık.
Artık eve gitmeliyim dedim. Eve gidip ailemi gördüm.
Özlemişim. Ama ne garip! Özlem saniyelik bir şey mi? Bir yazarın dediği gibi “ Biz üç kardeş de bu evden hemen kopabilmek
için büyük çaba harcıyoruz. Dışarıda, yaşamın gürültüsü içinde, ya da başka
evlerde, başka insanlarla yaşam her zaman her zaman daha güzel geliyor bize.”
Hemen oradan kaçmak istedim. Bir kahvaltılık bir özlemdi sanki. Son bir sene
içinde ailemle aşılması oldukça güç şeylerle boğuştuk. Bir şeyler raya otursa
bile hala aşılabilmiş değil. Buna rağmen, benim yanımda oldular. Şimdi böyle
hissetmem beni kötü biri mi yapar?
İstanbul’a geri dönerken, kafam da bu sorular vardı. Yine
gece döndüm, sabah derse giderim umuduyla. Sevmiyorum gece yolculuğunu ve cam
kenarında oturmayı. Derse gitmedim. Bu aralar özlediğim kimse yok, diye
düşündüm sıkça. Ama bu aralar özlediğim bir yaz var. Görmeden özlediğim yerler
var. Şu sıralar olan şeyleri
düşünmektense, olmayan şeyleri düşünmek çok daha iyi..
Nedendir bilmiyorum ama yazını okuduktan sonra "-gitmek devrimci bir eylemdir" gibi bir tümce geçti zihnimden..
YanıtlaSilgitmek, herşeyi geride bırakınca devrimci olabilir belki de. yanında eskiden birşeylerle gitmek, işte esas problem bu sanırım..
SilRosa Luxbemburg'un "- Hareket etmekdikçe bağlı bulunduğun zincirlerin farkına varamazsın" demesi hiç de boşuna değil...
SilO bunu söyleyebilecek cesareti kendinde bulduğu için Rosa Luxemburg; ben de harekete geçmek için illa ki bir kuvvet beklediğim için benim.
SilHarekete geçeceğim bir zaman bekliyorum desem..
http://www.youtube.com/watch?v=TRo6CBJKOLk
YanıtlaSilşöyle de bi'şey var :P
valla var evet, iyi ki de var diyorum:))
Silsisli bir maziden uzakta diye de mırıldanıyorum:)