24 Mayıs 2012 Perşembe

"bir özlem var içimde uzaklara doğru.."


Kendime sordum, yolculuk yapmak ne zaman güzeldir diye. Sevdiğin birilerine kavuşacaksan güzeldir, hep görmek istediğin bir yere varacaksan güzeldir, biraz kafamı toplayayım diyerek çıktığın bir yolculuk iyi gelebilir. Sonra en güzeli hangisi ki diye geçti içimden. Tren, otobüs, uçak? Trenler bir hayal oldu bu günlerde. En iyisi gene otobüs dedim. Gündüz yolculuğu iyi olur dedim ama gece gittim. Zaman kazanmak içindi –bahane-. Bir heyecan vardı. Belki biraz da gerginlik.  İçimde bazı şeyleri geride bırakıyormuş gibi bir his vardı. Oysa ki geri gelecektim ve işin aslı, geride bıraktığım hiç ama hiçbir şey yoktu.


Sabah, beklediğimden oldukça erken bir saatte Ayvalık’ta indim. Güneş bana göz kırptı. Önce meydana gittim, bir banka oturdum. Durgun bir deniz, çok yakmayan bir güneş, trafiksiz yollar, boş otobüsler ki ben boş otobüs görmeyeli yıllar oldu. Biraz kitap okudum. Sonra oranın meşhur kahvesi “Camlı Kahve”ye gittim. Çay 50 kuruştu!! Simit de öyle.. Dedim burada öğrenci olmak varmış. Çardağın altında. Esnaf işlerine gidiyor, canlı bir hava hakim. Öyle oturdum insanları izledim, dinledim. “Cafer”e şeker yedirdim. Tam bir çılgın! Bacakları neredeyse yok. Cafer bir köpecik. Kim şeker verirse onun yanına gider, kendine bir gölge bulup başka şekerler bekler.


Kahvenin sahibi Ahmet abi geldi bir ara yanıma. Sohbet ettik. Bana limonata ikram etti, Ayvalık’ta limonata güzeldir bu arada. Sonra kalktım, sokakları gezdim biraz. İkinci el kitap satan “Eski’z”e uğradım, kitap kokladım. Çok sevdiğim bir yazarın “öptüm say” imzalı kitabını görünce dayanamayıp aldım. İyi de yaptım. Sonra Perşembe günleri kurulan pazara girdim. Kolye aldım. Balık.


Artık eve gitmeliyim dedim. Eve gidip ailemi gördüm. Özlemişim. Ama ne garip! Özlem saniyelik bir şey mi? Bir yazarın dediği gibi “ Biz üç kardeş de bu evden hemen kopabilmek için büyük çaba harcıyoruz. Dışarıda, yaşamın gürültüsü içinde, ya da başka evlerde, başka insanlarla yaşam her zaman her zaman daha güzel geliyor bize.” Hemen oradan kaçmak istedim. Bir kahvaltılık bir özlemdi sanki. Son bir sene içinde ailemle aşılması oldukça güç şeylerle boğuştuk. Bir şeyler raya otursa bile hala aşılabilmiş değil. Buna rağmen, benim yanımda oldular. Şimdi böyle hissetmem beni kötü biri mi yapar?


İstanbul’a geri dönerken, kafam da bu sorular vardı. Yine gece döndüm, sabah derse giderim umuduyla. Sevmiyorum gece yolculuğunu ve cam kenarında oturmayı. Derse gitmedim. Bu aralar özlediğim kimse yok, diye düşündüm sıkça. Ama bu aralar özlediğim bir yaz var. Görmeden özlediğim yerler var. Şu sıralar  olan şeyleri düşünmektense, olmayan şeyleri düşünmek çok daha iyi..

6 yorum:

  1. Nedendir bilmiyorum ama yazını okuduktan sonra "-gitmek devrimci bir eylemdir" gibi bir tümce geçti zihnimden..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. gitmek, herşeyi geride bırakınca devrimci olabilir belki de. yanında eskiden birşeylerle gitmek, işte esas problem bu sanırım..

      Sil
    2. Rosa Luxbemburg'un "- Hareket etmekdikçe bağlı bulunduğun zincirlerin farkına varamazsın" demesi hiç de boşuna değil...

      Sil
    3. O bunu söyleyebilecek cesareti kendinde bulduğu için Rosa Luxemburg; ben de harekete geçmek için illa ki bir kuvvet beklediğim için benim.
      Harekete geçeceğim bir zaman bekliyorum desem..

      Sil
  2. http://www.youtube.com/watch?v=TRo6CBJKOLk

    şöyle de bi'şey var :P

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. valla var evet, iyi ki de var diyorum:))

      sisli bir maziden uzakta diye de mırıldanıyorum:)

      Sil