25 Mart 2012 Pazar

Maldito Mundo!

 "Afrika’da bir anne çocuğuna, ‘tabağını bitir’ diye bağırana kadar dünyanın bütün tabaklarını kırmak istiyorum."
- Morgan Freeman




Yine kendimi dünyanın kötülüklerine isyan ederken buldum, ara sıra oluyor öyle.  Bazen, şuurumu toparlayıp, bireysel problemlerimden koşarak uzaklaşıp, dünyada yer edinmiş bir probleme kafayı takmış olarak yakalıyorum kendimi bir köşede.  “Hey! Seni bencil, bak onca yoksulluk varken sen nelere dertleniyorsun, biraz ayıp olmuyor mu, küçük hanım?”  diye söyleniyor kafamın bilmediğim bir köşesinden bir ses. Çöküyorum böyle birden, utanıyorum üzüldüğüm şeylerden, sonra da kızıyorum, lanet ediyorum. Neden bu kadar bencil olduk biz? Dünya küreselleşti, biz bencilleştik. Bir kayıtsızlık sardı dört yanımızı, tüm ilgi egomuza kaydı. İlla ben, illa ben. Büyürken kalbimizi mi küçülttüler yoksa biz bunu bizzat mı yaptık?

Nereden geldim bu konuya? Şimdi ben Afrika tarihi ile ilgili bir okuma yapıyordum,  sonra salondan annemin ahlayan vahlayan sesi geldi, ne olduğunu merak edip içeri gittim, film izliyormuş da çok etkilenmiş sanırım. “Sefiller” i seyrediyordu, evet, meşhur Fransız yazar Victor Hugo’nun en bilinen eserinin uyarlaması. Evet, Jean Valjean, Fantine, Cosette, Marius  falan.  Tabi bu eser daha ziyade, Fransız İhtilali sonrası,  İkinci Cumhuriyet’in kuruluşunu anlatmak amacıyla yazılır ve aynı zamanda Fransız halkının oldukça güç koşullarla boğuştuğunu dile getirir ki, Fantine’in kaderi, adalet sistemindeki bozuluklar, Jean Valjean’ın bunlarla çarpışması vs. gibi o dönem Avrupa’sının sancılarından Fransa örneğiyle bahsedilir burada. Zaten okuma yaparken Fransa’nın arkasından bayağı bir sövmüştüm, bir de üstüne bu gelince yeter be dedim.  Neyse efendim, Ruanda Soykırımıyla ilgili birkaç okuma ve Sefiller yüzünden başta Fransa olmak üzere, - pardon en başta Vasco de Gama var-, tüm Avrupa’dan bir kez daha illallah ettim. Her yere medeniyet götürme merakları, günümüzde başkalarına devredilmiş olsa da hala devam ettiriliyor. Medeniyet demek, öldürmek demek, senden farklı olan inançlara, kültürlere ilkel gözüyle bakmak demek – ki bu yüzden insan eti yiyenler  cani olarak öğretiliyor bizlere-, insanı insana kırdırmak demek, beyaz ırkın mükemmelliğini “Apartheid” ile bir kere daha gözümüze gözümüze sokmak demek, demokrasi çığırtkanlığı yapmak demek. İnsanlığımdan utandım, Batı’nın ahlaksızlığını alan bir toplumda yaşamaktan utandım. Bütün siyasete bulaşmış, kokuşmuş sömürgecilerden utandım. İnsanı; yaşamak için kendi eşini, çocuğunu öldürten zihniyetten utandım. Dünyada bilmediğimiz daha neler olup biterken, en çok da kendime dalmış, başka bir şey düşünemez bir insan haline gelmiş olmaktan utandım ve galiba, bu utançla yaşamaya mahkumum.  Çünkü zihnimin çoktan kuşatıldığına inanıyorum, bu beni tedirgin ediyor ama vücudun uyuşmaya başlamış gibi, tepki veremez hale geliyorsun, ve olan biteni kabul ediyorsun, en fazla benim gibi böyle kendi kendine isyan eder hale geliyorsun. Sonrası bilinen şeyler işte, neden bu dünyada yaşıyorum sorusu ve benzerleri. Oysa, yaşamak için bulduğumuz amaçlara dönüp baktığımızda, onların bile aslında ne kadar bencilce olduklarını görüyoruz.
Belki de görmüyoruz..





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder