Dünyanın en güzel hikayesi desem, siz ne derdiniz? Bana göre
en güzeli “Öyle Bir Hikaye”dir. Gerçekten de öyle bir hikayedir o. Hem
güzellik, hem acı, hem hüzün, hem mutluluk barındırır. Cebinize alıp sohbet edeceğiniz bir
Hidayet’iniz olsun istersiniz, aslında bunu yapabilirsiniz de! Lise son
sınıfta, felsefe öğretmenimden duymuştum bu öyküyü. Kendisine derinden vurgun
olduğum için, hemen gidip okumuştum ve sizden vazgeçip Hidayet’e vurulmuştum
sevgili öğretmenim.
“Cebinde mis gibi simit kokuyor be abi!” dedi Hidayet, sonra
sevdiceği Pakize’yi anlatmaya koyuldu, sonra da Fatih Camii avlusunun çitlembik
ağacının dibine doğru fırlayıp gitti. Panco’ya selamlarını da iletti. Yıllardır
bu camiye gidip, çitlembik ağacını bulmayı isteyip dururum. Bir gün gideceğim.
Kendime güveniyorum, yapabilirim.
“Meraklısı İçin Öyle Bir Hikaye”, İstanbul Şehir
Tiyatrolarında oynanıyordu bir ara, hala var mı bilemiyorum, aslında bir ara
gidip bakayım da oynanıyorsa hala bir bilet alayım şöyle kendime ön sıralardan.
Hatta dayanamayıp baktım bile internetten. Oynanıyormuş hala. Eskiden Savaş
Dinçel oynuyormuş, ben onu izleyemedim, onun vefatının ardından Naşit Özcan
oynuyor. Gayet güzel her şey. Oyundaki sesler.. ah, o sesler.. Öyle güzel
yapmışlar ki, mutluluktan yaş gelebilir gözlerden (benim gelmişti, sadece
oyunun yarattığı güzellik duygusundan dolayı). Ayrıca, oyunun sonunda çekiliş yapılıyordu ve kazanana Sait Faik'in bir büstünü veriyorlardı, hala öyle mi bilmiyorum ama belki bize çıkar (: Neyse efendim, ben şiddetle
tavsiye ediyorum, okuyun diyorum, hatta okuduktan sonra bir de gidip izleyin,
bu aktiviteleri kronikleştirin diye de ekliyorum. Panco’ya selamlar, size
sevgiler saygılar..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder